Sedef hastalığı kader değil
Deride hastalığa adını veren sedef rengi kepeklenmelerle kendini belli ediyor. Özellikle vücudun görünen kısımlarında meydana gelmesi hastalarda büyük sıkıntı yaratıyor. Toplumda sık görülen bir cilt hastalığı olan sedefin, bulaşıcı zannedilmesi ise hastaların hayatını iyiden iyiye zorlaştırıyor.
Dünyada 125 milyon sedef hastası olduğu tahmin ediliyor. Görülme sıklığı bölgelere ve ülkelere göre değişkenlik göstermekle beraber yüzde 1 ila 3 arasında değişiyor. Türkiye’de ise yüzde 2,5 ila 3 arasında görüldüğüne dair araştırmalar bulunuyor.
Gelişen tıpla birlikte günümüzde önemli bir sorun olmaktan çıkan sedef hastalığının nedenlerini, seyrini ve tedavi sürecini Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz’la konuştuk.
“Bağışıklık sistemindeki bazı mekanizmaların değişmesi, birtakım genetik yatkınlıklar ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülüyor. Çevresel faktörler derken bu bir boğaz enfeksiyonu, bazı ilaçlar, alkolün aşırı kullanımı, sigara kullanımı, deriyi keseleme, lifleme, güneş yanığı ve stres olabiliyor.”
Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz
Saçta, dizde ve dirsekte sık görülüyor
Sedef hastalığının birkaç yüzü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz en yaygın belirtilerini şöyle anlatıyor:
“Deride genellikle beyazımsı, gümüşi renkte kepeklenmelerle kızarıklıklarla seyrediyor. Belirtiler daha çok saçta, dizde ve dirsekte ortaya çıkıyor.”
Hastalığın sebebi kesin olarak bilinmese de birçok faktör sedefe yol açabiliyor. Prof. Dr. Yılmaz söz konusu etkenler için şunları söylüyor:
“Bağışıklık sistemindeki bazı mekanizmaların değişmesi, birtakım genetik yatkınlıklar ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülüyor. Çevresel faktörler derken bu bir boğaz enfeksiyonu, bazı ilaçlar, alkolün aşırı kullanımı, sigara kullanımı, deriyi keseleme, lifleme, güneş yanığı ve stres olabiliyor. Tüm bu faktörler hastalığı başlatabiliyor ya da alevlendirebiliyor.”
Her yaşta görülebiliyor
Genellikle her yaşta sedef hastalığı görülebiliyor. Prof. Dr. Yılmaz, bir aylık bebekte de 90 yaşında bir kişide de bu hastalıkla karşılaşılabildiğine dikkat çekerek, “Hastalık bir kez olduktan sonra artık hayat boyu ‘kötü arkadaş’ diye tanımlayacağımız şekilde seyir gösteriyor. Tıpkı tansiyon ve şeker gibi hayat boyu sürme potansiyeli olan, alevlenmelerle gidecek bir hastalık” diyor.
Neyse ki sedef kolay teşhis edilebilen bir hastalık. Ancak tedavi aşamasına geçmeden evvel hastalıkla ilgili başka kıstaslar da titizlikle inceleniyor. Prof. Dr. Yılmaz’dan bu detayları öğreniyoruz:
“Teşhisi koyduktan sonra özellikle tırnak tutulumuna bakarız. Çünkü tırnak harabiyeti sıkça görülür. Bu hastalarda obezite de görülebiliyor. 50 yaşın üzerindekiler kalp-damar hastalıklarına yatkınlık olabiliyor. Hasta sedefi oldukça daha çok yemek yiyor, kilo alıyor. Hareketi kısıtlanıyor, içe kapanıyor. Bu birbirinin içinde bir kısır döngüye neden oluyor. Hastayı bu açıdan değerlendiriyoruz.”
“Sedefin derideki belirtisi çok az olsa bile eklem ve tırnak tutulumu varsa hastalığın şiddetini daha yüksek kabul ederiz. Böylece daha saldırgan, daha farklı tedavilere yöneliriz.”
Eklem tutulmaları hastalığın şiddetini gösteriyor
Teşhis aşamasında dikkat edilen bir başka önemli nokta da sedefin eklemlerde yarattığı tutulma. Hastanın özellikle el parmağı eklemelerinde şişlik, sabah tutukluğu yaşaması, uzun süre oturduğu zaman belinde yaşadığı ağrı da hekimlerin teşhis koyarken önem verdiği detaylar arasında yer alıyor. Prof. Dr. Yılmaz, bunun önemini şöyle açıklıyor:
“Sedefin derideki belirtisi çok az olsa bile eklem ve tırnak tutulumu varsa hastalığın şiddetini daha yüksek kabul ederiz. Böylece daha saldırgan, daha farklı tedavilere yöneliriz.”
“Hastalığın yaygınlığına göre sedef çok az ya da sınırlıysa krem tedavileri öneriyoruz. Yetmezse konvansiyonel tedaviler uyguluyoruz.”
“Hastalığın kesin bir tedavisi yok”
Peki sedef hastalarını nasıl bir tedavi süreci bekliyor? Tedaviyle hasta tamamen sağlığına kavuşabiliyor mu? Prof. Dr. Yılmaz’dan öğreniyoruz:
“Hasta bize geldiğinde yanlış bilgi vermemek için ilk cümlemiz ‘Hastalığın kesin bir tedavisi yok’ oluyor. ‘Bu hastalığı şeker, tansiyon ve kalp hastalığı gibi kabul edin. Nasıl bu hastalar uygun bir tedaviyle hayatlarını sürdürüyorlarsa size de sedef için bir tedavi vereceğiz’ diyoruz.”
Tedavi sayesinde hastalığın deri üzerindeki tüm bulguları düzeliyor. Ancak tedavi aşamasında hekim kontrolünde olmak gerekiyor. Çünkü kullanılan ilaçların etkisine göre doz ayarlaması yapılıyor. Hatta ilaçların yaratacağı olası yan etkilere karşı, tedaviyi güvenle devam ettirmek için zaman zaman tahlil de yapılması gerekebiliyor.
Tedavi süreci hastanın iyileşme durumuna göre farklılık gösteriyor. “Hastalığın yaygınlığına göre sedef çok az ya da sınırlıysa krem tedavileri öneriyoruz. Yetmezse konvansiyonel tedaviler uyguluyoruz” diyen Prof. Dr. Yılmaz, tedavi sürecinde hastanın yaşı, cinsiyeti, eşlik eden diğer hastalıkları gibi pek çok parametreye bakarak planlama yaptıklarını ifade ediyor.
Tedavi sürecinde hekim kontrolünde olmak şart
Yine tedavi süreci boyunca belirli periyodlarla hastanın durumu da takip ediliyor. Bu noktada Prof. Dr. Yılmaz önemli bir de uyarıda bulunuyor:
“Bazen hastalar doktora gidip kremlerini, ilaçlarını aldıktan sonra rahatlıyor. Çoğu hasta kontrole gitmiyor. Bunun sonucunda kontrolsüz bir şekilde kremleri kullanıyor. Bu hastalarda artık geri dönüşü olmayan deride incelmeler hatta deri altında iyileşmeyen yaralar gelişmeye başladığını görüyoruz. Sedefin kendisi değil, tedavisinde kullandığı ilaçların yarattığı sorunlar bunlar. Doktora gitmeden yıllarca kendi başına ilacı alan kişilerde karaciğer hasarı olabiliyor. Bunlardan kaygı duyuyoruz. Hastaya tedaviye başlarken özellikle bu bilgilendirmeyi mutlaka yapıyoruz.”